Kim Verdi Lan Bu Kararı?! (Ayakkabı Silah Sayılır Mı?)
Yıl 2006. Yer Kozan Adliyesi, Kozan Ağır Ceza Mahkemesi. Çiçeği burnunda bir avukatım. Bir adam öldürmeye teşebbüs davası. Ortam gergin. Bizimkiler “intikam” derken, karşı taraf “dünya barışı” nidaları atmakta.
Duruşma beklerken, avukat odasında canım sıkıldı. Mübaşir önümüzde 3 dosya var dedi. Saate baktım, Adana’daki duruşmaya yetişmem bu şartlarda mümkün değil. O zamanki ortağımı aradım, Adana’daki duruşmayı hallettim. Artık rahatım. Duruşma salonuna girip önceki duruşmaları izleyeyim dedim. Vay demez olaydım…
İçeri girdiğimde heyet hazır, katılan vekili ile savunma makamı yerini almış. Savcı bey oturmuş makamına. Takmış bir yüzük. Taaa arkalardan yüzük gözüme çarpıyor. “Neyi bekliyoruz acaba” derken jandarmalar sanığın koluna girmiş getirdiler olayın kahramanını. Temiz yüzlü bir arkadaşa benziyor. Ama burası ağır ceza! Şeytan bile beyaz kanatlı melek şeklinde geziyor bu koridorlarda!
Yeni alındığı belli olan, e biraz da bol gelmiş lacivert takım elbisenin içine ince bir gömlek giymiş bizim sanık. Her nedense ayakkabısı dikkatimi çekti. Boyuna ve kilosuna göre büyük ve geniş bir ayakkabı. Bildiğin kösele. İyice boyanmış. Büyüksaat’in orada rahatça bulabileceğin cinsten bir ayakkabı.
Duruşma başladı, savcı bey önceki celse verdiği mütalaayı tekrar etmekle (tekrar ediyorum demekle) yetindi. Sanki ortam biraz gergin. Sanık müdafi arkadaşın alnı terlemiş. Katılan vekili kısa tuttu işi. Meğer savcı ağırlaştırılmış müebbet istemiş! Nerden bileyim?
Sanık müdafi arkadaş savunmasını yaptı. Sanığa son söz soruldu. Şöyle bir fısıldaşmalar heyet arasında. Duruşma öncesi tabi karar hazır! Katip aşağı bi kaydırdı ekranı, maşallah kısa karar 3 sayfa. Müebbet, 10 yıl ceza, para cezaları havalarda uçuşuyor. Adama şöyle bir baktım. Aklıma nedense rahmetli Dilber Ay geldi. O zaman yaşıyordu tabi. “Tayyip Gardaşım bu kader mahkumlarına af verecek, bu canları aileleri ile kavuşturacak, ben inanıyorum” diyordu Flash Tv ekranlarında! Dilber Ay bu adamı görse “kader mahkûmu” der miydi?
Sanık sağa sola bakıyordu. Bir kurtuluş arıyordu sanki. Hâkim kararı okumayı bitirince sanık, avukatına yönelip “ne oldu” dercesine bir kafa işareti yaptı. Avukat arkadaş “müebbet verdiler” dedi tiz bir sesle. Sanık, sanık bölümünde bir adım öne yaklaştı ve “Kim verdi lan bu kararı?” diye bağırmadan ama yüksek sesle kürsüye seslendi. Başkan bey mülayim bir adam. Savcı bey eski kurtlardan, şöyle kaşını kaldırıp bakış attı. Başkan, “Savcı bey karışmaz, biz üçümüz verdik kararı, karara itiraz edebilirsin, Yargıtay yolu açık” derken, bizim sanık o dakka kösele ayakkabısını çıkarmaya yeltenip “Ulan sizin de sizden kaç tane varsa sülalenizin de… sinkaf sinkaf sinkaf” artık boşluğu doldurun.
Sanık ayakkabısını çıkarmaya çalışıyor. Kürsüye fırlatacak. Sanık müdafi meslektaş “dur falan” diyor ama adam hedefe kitlenmiş. Bir yandan küfrün bini bir para, diğer yandan ayakkabıyı çıkarma çabası. Ben hamle yaptım ama yetişemem. Askerler adamı çekiyorlar hem ayakkabıyı çıkarmasını engellemeye çalışıyorlar hem de duruşma salonundan çıkarmaya. Sanık devamlı yalpalıyor. Katılan vekili, sanki adamın elinde silah varmış gibi bir iki adım geriye gidiyor.
Ve… işte o an. Askerler içerisinde rütbeli olan komutan belindeki silahı çıkarıp dipçiğiyle sanığın ense tarafına indiriyor darbeyi. Sanık dönüp komutana bakıyor. Sahi o an heyet ne yapıyor hiç hatırlamıyorum.
İte kaka çıkardılar “kader mahkûmu” arkadaşı. Heyet sinirli. “Bize küfretti gördünüz, hemen bir tutanak tutalım, imzalarsınız değil mi avukat beyler?” Ben hiç üstüme alınmadım tabi. Meğer bana da çağrı varmış bu beyanda. Heyet kendi arasında konuşurken sanık müdafi arkadaşla göz göze geliyoruz. “Sen imzalama istersen, imzadan imtina et, sonuçta müvekkilin, aleyhine bir tutanakta imzan olması sıkıntı yaratabilir” falan diye konuşurken savcı bey iri yüzük taktığı elini kaldırıp “Ya hu başkanım, boş ver! Adama müebbet verdiniz, üstüne bir ton ceza verdiniz, bu tutanakla alacağı cezadan ne olacak? Adam yıllarca cezaevinde kalacak. Bırakın cezaevinde bu olayı anlatarak avunsun. Size değil bana sövmüş olsun, ne olacak onun sövmesiyle? Sinirlenmeyin zaten tansiyonunuz var!”
Tam bir psikolojik analiz ve ileri görüşlülük. Adam cezaevinde koğuştakilere “Kim verdi lan bu kararı dedim hakimlere, gıklarını çıkartamadılar. Sövdüm saydım vs vs” diye anlatacak, az da olsa için soğutacak ama aldığı ceza ve cezaevi yılları onun her hücresine zehir gibi işleyecek!
Başkana su getirdiler. Heyetteki diğer üyeler “Savcı Bey haklı” demeye başladılar. Ortam sakinleşti. Sanık müdafi avukat arkadaşımız akıllı, “Tutanak tutmayacaksak Adana’da bir duruşmam var oraya yetişeceğim başkanım, ben çıkayım mı bekleyeyim mi?” diye bir laf attı ortaya. Başkan gözlüğünün üstünden şöyle bir baktı avukat arkadaşa. “Tamam avukat bey gidebilirsiniz…” dedi sadece kısık bir sesle.
Herkes sakindi. Ama aklımda bir soru kaldı o gün, eğer sanık hâkime o ayakkabıyı fırlatsaydı ve hakim yaralansa idi, ayakkabı “silah”tan sayılacak mıydı?
YORUM GÖNDER